Sabah Goboca’da uyanıp Hasan’ın dedesi İbrahim Besler’in köyü Omokta’ya hareket ediyoruz. Gitmeden önce bir çok kişinin Omokta’yı Çamlıhemşin’in en güzel köylerinden biri olarak tanımlaması bizi mutlu ediyor.
Omokta’da ilk durağımız eski CHP’li bakanlardan İbrahim Tez’in ailesine ait 1905 yapımı ev.
Hemen arkasından köyün muhtarı Şefik Aras ve sevgili eşi Sündüz Hanım bizi misafir ediyor. Çaylarını içiyor ve ballarını tadıyoruz.
Köyün sonunda Osman Müftüoğlu ve ailesini 1895 yapımı ahşap konaklarında ziyaret ediyoruz. İki hayatı, aynı anda 30 kişinin yaşayabildiği 10 odası, ayrı girişleri olan yeni gelin ve misafir bölümleri ve geniş mutfağı ile ince bir düşüncenin ürünü olduğu belli olan bu konakta Osman Bey ve kızı Zeliha Hanım bizi misafir ediyorlar.
Daha sonra İbrahim Dede’nin doğduğu eve geçiyoruz. Bizi burada yılın 8 ayı yaşayan akrabalarımız Harbiye ve Zekiye teyzeler karşılayıp misafir ediyor. Evin duvarında İbrahim dede ve kardeşi İshak dedenin fotoğraflarını görünce oldukça duygulanıyoruz.
100 yıllık bu evin mutfak bölümünde ev kadar eski olan ve rehberimiz Uğur Biryol’dan öğrendiğimiz kadarıyla tüm Çamlıhemşin’de artık sadece 7-8 evin mutfağında pilitalı (kuzine) bir ocak sistemi bulunuyor. Kuzine kısmında yakılan odunlarla fırın kısmında yemek pişirilebilen, aynı zamanda da ayrı bir bölmesinde su kaynatılabilen ateş tuğlasından yapılma bir sistem bu.
Omokta’dan sonra Çinçiva Kahvesi’nde öğle yemeği molası veriyoruz. Engelli girişinin düşünülmüş olması bizi etkiliyor.
Burada bizi bir de hoş sürpriz bekliyor. HES’lere karşı savaşan, fırtına vadisinin bozulmasını canla başla önlemeye çalışan “Vatandaş Mustafa” ile tanışıyoruz.
Geceyi geçireceğimiz Pokut Yaylası’na doğru yola çıkıyoruz. Sal Yaylası’nda araçtan inip sislerin içerisinden yürüyerek Pokut’a doğru geçiyoruz.
Pokut’ta Plato’da Mola adlı 200 yıllık bir yayla evinde konaklıyoruz. Yasemin hanım ve babası Ahmet Bey, bu aile yadigarını onarıp Pokut Yaylası’nda konaklanabilecek çok güzel bir mekan yaratmışlar. 5 yıl önce açtıkları işletmelerinde bugün de misafirlerini ilk günkü heyecanları ile ağırladıklarını görebiliyorsunuz.
Akşam yemeği öncesi Eynetap Düzü’ne çıkıyoruz. Bizi bulutlar ve sisin yarattığı muhteşem ışık oyunları bekliyor.
Transferimizi sağlayan sevgili Erdem Akın’dan bir de güzel türkü öğreniyoruz: “Eynetap Düzünden Amlakit yaylasına baktın mı? Beni yaktığın gibi başkasını da yaktın mı?”
Ertesi sabah güneşin doğuşunu seyredebilmek için 04:30’da uyanıp şahane bir ışıkta tekrar aşık olarak izliyoruz yayladan manzarayı.
Kahvaltı sonrasında Pokut yaylası civarında uzun bir yürüyüş yapıyoruz.
Pokut ve Sal yaylalarının düzeni dikkat çekici. Yayla sakinleri o kadar bilinçli ki, üç kat masraf göze alınarak elektrik tellerle değil yer altından yaylayaya ve evlere ulaştırılmış. Ancak tıpkı Ayder’de olduğu gibi burada da yayla evlerinin içine kadar yol yapılmak istenmesi endişe verici.
Akşam günbatımını yakalamak için sisin açılmasını bekliyoruz.
Fotoğraf makinelerimiz hazır ama sis açılmıyor; Erdem ile Matos Mithat’ın muzipliği tutuyor.
İkinci geceyi de Plato’da Mola’da geçirip sabah erkenden Çamlıhemşin’e dönüyoruz. Plato’da Mola’nın sahibi Ahmet Bey bizi uğurluyor.
Fırtına Vadisi’ndeki son günümüzde ise Üsküt mahallesi, Mollaveys köyü, Çinçiva köyü, Koboş ve Küşüve’yi dolaşıyoruz.
Fırtına vadisi gezimizde transferlerimizi sağlayan sevgili Erdem Akın ve rehberimiz sevgili Uğur Biryol’la vedalaşıyor ve İstanbul’a dönüyoruz. Seyahat boyunca en çok Kalan Müzik’in çıkardığı yeni albümü Karadeniz’e Kalan’ı dinledik. En beğendiğimiz türkünün (Yaşar Kurt – Samistal Yaylası) videosuyla bu yazıyı bitirmek istedik. Umarız siz de beğenirsiniz.
Fotoğraflar (27-29 Haziran): Hasan Kuş ve Erdem Akın
Erdem Akın GSM: 0535 8529979; Uğur Biryol email: ubiryol@gmail.com
Uğur Biryol eserleri: Kaçkarlar’da Bulut Olsam Karardı Karadeniz Gurbet Pastası