Bugün Çamlıhemşin merkezde iki gecedir konakladığımız Moyy Mini Otel’den ayrılıyoruz. Rehberimiz Uğur Biryol ve transferimizi sağlayan Erdem Akın ile birlikte önümüzdeki iki gece kalacağımız Goboca’ya doğru yola çıkıyoruz.
Goboca yolunda önce Zilkale’ye uğruyoruz. Zilkale Cenevizliler tarafından Tebriz-Trabzon arasındaki ticaret yolunun güvenliğini sağlamak için yapılmış. Doğa muhteşem ancak Zilkale’nin geçirdiği “restorasyon” için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Zilkale’den Palovit vadisine geçiyoruz. Palovit Şelalesi’nde aracımızı parkedip vadi boyunca güzel bir sabah yürüyüşü yapıyoruz.
Bu yol Türkiye’nin yağmur ormanları olarak da anılan bölgeden geçiyor. Vadiye bu adın verilmesi gürgen ağaçları açısından Türkiye’nin en zengin bölgesi olmasından kaynaklanıyor.
Palovit balcılığın kökeninin çok eskiye dayandığı bir bölge. Rehberimiz Uğur Biryol’dan, Osmanlı döneminde yörenin vergilerini balmumu olarak ödediklerini öğreniyoruz.
Palovit vadisinden Elevit yaylasına çıkıyoruz. Yaylada bizi yağmur bekliyor.
İstikamet Çat köyü’ne. Yol üzerinde Çat köprüsü geçiyoruz. Yaylaları birbirine bağlayan patikalar üzerinde yine Cenevizliler’den kalma bir yapı.
Çat köyü Alp’lerdeymişsiniz hissini veriyor.
Çat köyünden aşağıya inip yol üzerinde Cancık Pansiyon’da çayımızı içip Goboca’ya ulaşıyoruz.
Goboca’da Goboca Dağ Evi’nde konaklıyoruz. Sahibi İbrahim Çetinkaya’nın özenle yaptığı ve işlettiği bir yayla evi. Tertemiz, itinayla döşenmiş odamıza yerleşip İbrahim Bey’in eşi Fatma Hanım’ın hazırladığı ve aile sıcaklığını yansıttığı akşam yemeği sofrasına oturuyoruz.