Alternatif Rota’nın Aralık ayındaki yeni destinasyonu Romanya oldu. 2012’yi 2013’e bağlayan yılbaşı gecesini Transilvanya’da geçirmek istedik. Aslında Transilvanya’yı gezmek için bahar aylarını planlıyorduk ama -20 derece’ye varan soğukta gezmek de ilginç bir deneyim oldu. Alternatif Rota ekibi bu kez daha kalabalıktı. Sevgili dostlarımız ve favori yolculuk arkadaşlarımız Zakaryan ailesi de bize katıldı. Birinci gün:
Cuma akşamı 19:30 uçağı ile İstanbul’dan Bükreş’e uçtuk. Geceyi Bükreş’te Sarroglia Otelinde geçirdik. Bükreş’te konaklayacaksanız modern, temiz, konforlu ve çalışanların güler yüzlü olduğu bu oteli gönül rahatlığıyla tavsiye ederiz.
Bükreş’teki zamanımız kısıtlı olduğundan gece ufak bir yürüyüş sonrası bir şeyler atıştırmak için bir restoran ararken kendimizi Restaurant Izvorul Rece’de bulduk. Nevi şahsına münhasır tanımlamasının dört dörtlük uyduğu bir mekan. Yoğun sigara dumanı, yüksek volümde masaları teker teker dolaşarak şarkı söyleyen Romen sanatçı ve saz ekibi ile sanki 70’ler Türkiye’sinde bir gazinoya ışınlanmış gibiydik… Restoran deneyimimiz pek çok kelimeyi de Romenlerle ortak kullandığımızı gösterdi: Çorba, masa, fasulye, sarmale… Yolculuk boyunca da dillerimizin birbirinden ne kadar etkilendiğine şahit olduk.
Sigara iç mekanlarda serbest, kısıtlama yok. “Dumansız hava sahası” uygulamasının ülkemizde başarıyla uygulanıyor olması ve benimsenmesine alışık olan çocuklarımızın Romanya seyahatinde mutsuz olduğu ve mızıldandıkları tek konu bu oldu.
İkinci gün:
Ertesi sabah Transilvanya-Braşov transferimizi ve Braşov civarı gezilerimizi sağlayacak şoförümüz ve rehberimiz Claudiu gelip bizi alana kadar Bükreş sokaklarını dolaştık.
Karlı mevsimde yabancısı olduğumuz bir bölgede araba kiralamaktansa transferleri bir firma vasıtasıyla ayarlamak oldukça pratik oldu. Üstelik her sorduğumuza “I don’t know” diye cevap verip ezberinin iyi olduğu yerlerde bülbül gibi şakıyan turizm öğrencisi, sevimli bir rehberimiz de fiyata dahil oldu.
Bükreş-Braşov arası (160 km) karayolu ile 4 saat sürdü. Yol boyunca trafik Braşov’un Romanya’lılar için de popüler bir destinasyon olması nedeniyle yoğundu. Yol boyunca tek mola verdiğimiz tek yer ise çocukların görünce yakınına gitmek için sabırsızlandıkları dev kardan adam oldu.
Braşov’a 19:00 civarında ulaştık. 3 ay önceden rezervasyon yaptırıp son odaları alabildiğimiz Hotel Bella Muzica’ya yerleştik. Braşov’a gidecekseniz tarihi şehir merkezine yakınlığı, müthiş zarif sabah kahvaltıları, nazik çalışanları, rahat yatakları ve temizliği nedeniyle öneriyoruz.
Gece bizi bir sürpriz bekliyordu. Çok acıkmıştık ama bir restoranda 7 kişilik masa bulabilmek zor oldu. Restoran rezervasyonu yapmayı düşünememiştik. Eğer yoğun turist akını olan bir zamanda Braşov’a gidecekseniz restoran rezervasyonunuzu erken yaptırmanızı tavsiye ederiz.
Üçüncü gün:
Hotel Bella Muzica’nın kahvaltısı hem içerik hem sunum açısından çok güzel. 60’lı ve 70’li yıllarda doğanların aşina olduğu ‘Küçük Ev’ dizisinin mutfağının sevimliliğinde, sanki annenize sabah kahvaltısına gitmiş gibi hissettiren bir ortam sağlamışlar.
Kahvaltı sonrası Viscri ve bir ortaçağ kenti olan Sighisoara’ya doğru yola çıkıyoruz. Yol üstünde orman kenarındaki Çingene yerleşimlerinden geçiyoruz.
Çingeneler Romanya’ya 14. yüzyılda gelmişler ve özgürlüklerini kazandıkları 19. yüzyıla kadar arazi sahiplerinin kölesi olarak çalıştırılmışlar. Günümüzde büyük bir kısmı şehir yaşamına entegre olmuş durumda, ancak bir kısmı hala kasabaların kıyısında Romanya halkından uzakta kamp ve köylerde yaşamakta.
Transilvanya’da çok sayıda “fortified church”, yani savaş zamanlarında kale olarak kullanılabilecek kilise var. Savaş zamanlarında civar halk kilisenin yüksek duvarları arkasına çekiliyor. Biertan da bunlardan biri.
Viscri’nin tarihi 13-15. yüzyıla kadar uzanıyor. Sakson koloniciler tarafından kurulmuş ve Alman mimari anlayışı hakim. Yüksek duvarlı avlular ve devasa ahşap kapılar, göz önündeki Romanya evlerinin aksine mahremiyeti sağlıyor. Günümüzde hala yaşayan 20 Alman var. Bunun dışında popülasyon ağırlıklı olarak Çingenelerden ve Romenlerden oluşuyor.
Viscri Evanjelist Kilisesi 1993’te Unesco Worl Heritage Site ünvanı almış; ayda 3 kez ayin için açılıyor. Savaş zamanlarında gerektiğinde halkın sığınabileceği kale-kilise olarak inşa edilmiş.
Hava çok soğuk. Yeni restore edilen evlerini aynı zamanda pansiyon olarak kullanan bir aile kahve için kapılarını bize açıyor.
Sighisoara orta çağdan kalma bir kent. 12. yüzyılda Sakson koloniciler tarafından kurulmuş. Günümüzde Avrupa’nın hala içinde yaşanan en güzel ortaçağ kenti olarak da ünlenmiş. Unesco tarafından ‘World Heritage Site’ kabul ediliyor.
“Çizme” Romencede ayakkabı anlamına geliyor. Çizmecilerin Kulesi: Shoemaker’s tower.
Halkı ağırlıklı olarak zanaatkar ve tüccarlardan oluşan kentte yaklaşık 20 zanaat kolu varmış. Fakir halk şehri çevreleyen surların dışındaki evlerde yaşarken zengin olanlar ise sur duvarlarının içine inşa ettikleri evlerde yerleşmişler. Her zanaat kolunun kendine ait bir kulesinin olduğu ve bu kule etrafında yerleştiği bir düzen sağlanmış. Kentin en korunaklı yerinde de altın işlemecilerinin kulesi bulunmakta. Günümüzde tek yaşanan kule mezarlık bekçisinin lojmanı olarak kullanılıyor.
Burada yaşamış olan en meşhur tarihi şahsiyet: Wallachia Prensi Vlad III (1431–1476) , nam-ı diğer “Kont Drakula” – “Kazıklı Voyvoda”. Drakula hayatının büyük bir kısmını Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki yayılmasını durdurmaya vakfetmiş. Düşmanlarını kazığa geçirerek işkence eden Drakula bu nedenle vahşetle ve zulümle özdeşleşmiş. Drakula’nın vampirlikle ilişkisi ise İrlanda’lı yazar Bram Stoker’ın hiç gitmediği Transilvanya ile ilgili 1897’de yazdığı gotik korku romanında hayali Drakula kahramanını kullanması ile başlıyor. Ardından önlenemez vampir şöhreti başka kitaplar ve filmlerle pekişiyor.
Dördüncü gün:
Kayak merkezi Poiana Brasov ile Bran ve Rasnov kalelerini gezmeye ayırdığımız bir gün. Önce Poiana Brasov’da kısa bir kızak molası için duruyoruz.


Kaza sonrası bir parça bozulan moralimiz ve aşırı soğuk nedeniyle Rasnov Kalesi’ni gezmeyi başka bir zamana erteledik. Umarız bir gün özellikle bahar aylarında tekrar Transilvanya’ya gelme fırsatımız olur. Gezemediğimiz Peles Castle, Rasnov Fortress gibi diğer kaleleri görebilir, soğuk nedeniyle keyfini az çıkarabildiğimiz doğasını yaşayabiliriz.
Yeni yılı Braşov’lularla beraber meydanda havai fişek eşiğinde kutlamak için otelimize dönüyoruz.
Beşinci gün:
Yeni yıl sabahı geç bir kahvaltı sonrası Braşov’u gündüz gözüyle gezme fırsatımız oldu.
Dağlarla çevrili, tıpkı bir peri masalını andırır tarzda, biraz da çok uzaklardaki mutlu bir krallığı anlatan Disney filmi havasındaki bu güzel şehri dolaşıp evimize doğru yola çıkıyoruz.
Yazı: Sadiye Kuş
Fotoğraflar: Hasan Kuş
Editör: Hasan Kuş