Orta İtalya’da evinden uzakta bir Van kedisi


Fotoğraftaki kedi, beşinci gecemizde Orta İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesinde kaldığımız çitlik evinin kedisi. Sahipleri Milano’dan almışlar. Kedilerinin Van Kedisi olduğunu bizden öğrendiler. 🙂

Anket sonuçlarına kulak vererek Dolomitler yerine Toskana’ya doğru çevirdik rotamızı. Daha Como gölüne varmadan, komşusu Maggiore gölünde sağımız solumuz Kuzey Avrupa’dan akın akın gelen otobüsler dolusu turistle sarılınca, biz de çareyi Como’ya uğramadan göller bölgesinden kaçmakta bulduk…

Borgo Val di Taro

Yol uzun olduğu için Toscana’ya inişi bölmemiz gerekiyordu. Parmesan peynirinin (Parmigiano Regiano) anavatanı Emilia-Romagna’da Parma’ya 60 km uzaklıkta Borgo Val di Taro’da kaldık beşinci gecemizde.

“Neden sanat?” gibi “neden Borgo Val di Taro” diye sorarsanız yanıtı bizim kalabalıktan ve şehir merkezlerinden kaçma, doğayla baş başa olma niyetimizde yatıyor. “Agriturismo” (köy evlerinde konaklama)  İtalya’da çok yaygın. İnternetten Parma, Bologna, Ferrera gibi şehirlerin içinde yer aldığı Emilia-Romagna bölgesinde “agriturismo” yapılan yerleri araştırıp fotoğraflarını en beğendğimiz çiftlik evine (Terra Antica) doğru yola çıktık.

Bu peynir cennetinin en batı ucunda Liguria sınırına yakın, daha önce adını bile duymadığımız Borgo Val di Taro’ya vardık böylece. Fotoğraflar bizi yanıltmamış 🙂 Akşam üstü çiftliğe vardığımızda fena halde hamile, adım atacak hali olmayan bir köpek, bir Van kedisi ve onun kapkara yavruları karşıladı bizi.

Van kedisi, kapkara yavruları ve hamile köpek inanılmaz bir şekilde iyi anlaşıyor. Organik tarımla uğraşan bir çift, 7 yaşındaki kızları ile beraber burada yaşıyorlar. Organik tarım ve konaklama hizmeti vererek geçiniyorlar.

Compiano (gece)

Akşam yemeğimizi Compiano kalesinde yedik. Kale etrafı duvarlarla çevrili, bu duvarların içinde birbirine bağlı daracık sokaklar, geçitler ve üst üste inşa edilmiş taş evler var. Sürekli olarak yaşayan sayısı 20 civarında. Kale içine en büyük canlılığı kale içindeki otelin ve restoranın müşterileri getiriyor. Yemekten sonra taş binalarla çevrili daracık ıssız sokaklarda dolaşıyoruz. Alacakaranlık serisinde bahsi geçen Volterra’ yı andırıyor. Bu arada ufak bir not: İtalya’da eski şehirlerin içinde rahat hareket edebilmek için ufak araba kiralayın. Bütün iyi niyetimizle internetten bir “mini” kiraladığımızı zannederken, elimize station vagon bir Golf anahtarı tutuşturulduğundan duvarları birbirine eğilen evlerin arasından geçmekte birazcık zorlandık. Europcar Malpensa havaalanı şubesini bir kez daha hayırla andık. 🙂

Compiano (gündüz)

Compiano kalesinin tadı damağımızda kalınca bir de gündüz gezmeye karar verdik.

Umbria

Umbria Toskana’nın doğu komşusu. Aynı doğal güzellikler ve mediveal (ortaçağ) derebeylikleri tadı orada da devam ediyor. Üstelik çok daha az turist var. O zaman biz de Toscana yerine Umbria’da alıyoruz soluğu. Turiste doymuş orta ve batı Toskana yerine aynı güzellikleri sunan doğu Toskana, Umbria ve Le Marche bölgeleri başka turistlerle yakın dirsek temasında olmayı sevmeyenlere şiddetle önerilir…

Umbria bölgesinde nerede kalacağız? Alplerde iki gece kaldığımız ve çok memnun kaldığımız otel “Charm and Relax” zincirine dahildi. Bu nedenle aynı zincirden bir otel seçiyoruz. Bu sefer bir dağ oteli değil ama 300 hektarlık bir araziyle çevrili bir kale: Castello di Petroia.

GPS’e otelin koordinatlarını girip Emilia-Romagna’dan yola koyuluyoruz. Adriyatik otobanı boyunca ilerleyip Adriyatik denizine varmadan aşağı dönüp önce Gubbio şehrine oradan da otelimizin yer aldığı Petroia bölgesine dönüyoruz.

Castello di Petroia

Otelimiz 12. yüzyıldan kalma bir kalenin 20 yıl önce renove edilmesiyle kurulmuş. 15. yüzyılda bu kalenin sahibi meşhur Urbino dükü Federico da Montefeltro imiş ve bu kalede doğmuş. İsmi bir şey ifade etmese de Floransa’da Uffizi Müzesi ile özdeşleşen portesinden pek çok kişinin bu haşmetli burunun sahibini hatırlayacağını düşünüyoruz.

Eşi Battista Sforza Milano dükünün yeğeni. Derebeylik ilişkileri içinde 13 yaşında evlendirilmiş ve 12 yıllık evliliği boyunca, 26 yaşında ölene kadar tam 9 doğum yapmış. Ölümüne kadar hiç portresi çizilmemiş olan düşesin öldükten sonra çıkarılan maskesi üzerinden çizilen portresi odamızın kapısında yer alıyor. Karşı odanın kapısında ise eşinin portresi resmedildiğinde kendi portresini de çizdiren dükün melankolik resmi var.

İnternet çağı ile barışık olmayan İtalyan’ları four square ile tanıştırıyoruz ve Hasan Kuş kalenin Mayor’ı oluyor.

1925’ ten beri kalenin sahibi olan aile 20 yıl önce bu kaleyi otele çevirmiş. Kaleyi çevreleyen 300 hektarlık arazi daha önce tarım için kullanılırken bugün ailenin 100 ineğine ev sahipliği yapıyor ve otelin romantik peyzajına katkıda bulunuyor. Kale 12. yüzyıldaki orijinal hali ile korunan, sağlam kalmış ender yapılardan. Ciddi bir emek harcanarak etkileyici bir otele dönüştürülmüş. Bahçesi bronza sanat eserleri ile süslenmiş. İnanılmaz sevimli ve yardımsever bir personeli var. Aile işletmesi olarak devam eden bu otelde evsahibi her an işinin başında.

Gezi notlarımızı okuduğunuz için teşekkür ederiz.

Resimler: Hasan Kuş

Tekst: Sadiye Kuş

Editing: Hasan Kuş

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s